Siyah beyaz televizyon bile renkli yayına geçeli yıllar oldu, ben de geçebilsem diyorum. ‘Siyah ve beyaz bir renk bile değildir, onlar lekedir’ derdi resim öğretmenim. Yani hayatımda bugüne kadar renk sandıklarım, renk bile mi değilmiş.?
Televizyon için aptal kutusu der bazı kesim, hayatımızda sabitleştirdiğimiz yada ulaşılmaz bir yere koyduğumuz insanlar da bize aynı etkiyi yapıyor aslında. Bir süre sonra onların istediği gibi yaşayan (tabi yaşamak denirse) düşünme özürlü, kendi başına yetemeyen bir birey olup çıkıyorsun. Her şey dozunda güzeldir oysa.. Nasıl ki televizyonu yeterince izlersen katkısı olursa, hayatımızda putlaştırmadığımız, ilahlaştırmadığımız şeyler içinde bu geçerli. Böylece kendi yörüngesinden çıkmış bir başka şeyin yörüngesine girmiş olmaktan alıkoymuş oluruz kendimizi.
Renk nedir? Bazen bize hissettiğimiz duyguyu yansıtan, bazen bir imaj, bazen de bir kamuflaj değil mi? Hayatımızdaki değerlere bu gözle baktık mı hiç? Hayatımızda varolma sebebi nedir? Kendimizi mi buluyoruz yoksa sınıf atlama derdinde miyiz yoksa kendimizi mi saklıyoruz?
Siyah ve beyaz bir renk değilse bir leke kadar anlamsızsa buna rağmen neden çoğu zaman siyah ve beyazda kendimi daha güvende hissediyorum diyorum.. Sanırım cevabı gayet basit; kendini hayatın bir rengi olarak tanımlamış değerler, bize renk katacağına olan rengide alıp götürdüğü için olabilir mi? Madem başa dönüyorsun o zaman hiç hayatına sokma daha güvenli değil mi? Ya siyah olacak ya beyaz. Nettir. Eminsindir. Şüphe etmezsin ondan. Ama rengiyle gözünü kamaştırıp seni sıfırlıyorsa o rengin benim için hiçbir cazibesi kalmamıştır açıkcası..
Tabi ki renklere suç atmıyoruz ama her göz alıcı renk peşinde koşmamalı. Amaç kendimize yakışan rengi bulmak, önce kendimizdeki eksik rengi teşhis etmek.. Ne demişler; iyi teşhis iyi tedavidir, yani renkleri tanımadan önce belkide kendimizi tanımalıyız ki bukelamun gibi değişken değil, renginde kararlı şeyleri hayatımıza katmak için...
Her Hakkım Saklıdır®™
|l|lllll|lll||ll||lll
12041983 0545
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder